Çiçektepe kondularının alnında kara, derin harflerle, fabrikalar, çöp ve rüzgâr yazılıydı
1950’lerden itibaren köyden kente göçün artması, bu süreçte gecekondulaşmayla insanların şehre uyum sağlamada yaşadığı problemler pek çok romanda yer bulmuştur. Bunlardan biri olan Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları adlı romanı bir mahallenin, Çiçektepe’nin kuruluşunu ve bu süreçte insanların yaşadıkları zorlukları aktarır. Çiçektepe’nin gecekondudan resmi olarak mahalleye dönüşümü sürecinde sınıf ve kadın-erkek ilişkilerinin yanı sıra hastalıklar ve batıl inançlarla günlük yaşam da ortaya koyulur. Tüm bunlar odaklanılan bir karakter üzerinden verilmek yerine masalımsı anlatılar üzerinden aktarılır.
Bir masaldan ne beklenir? Sanırım ilk olarak olağanüstü olması. Her ne kadar adında “masal” ifadesi taşısa da Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları romanı tüm gerçekliğiyle kentleşme ile gecekondu insanlarının yaşadığı zorlukları okurun yüzüne vurur. Bunu yaparken bir güzelleme görülmemekle birlikte çöp ve kirden oluşan bir mekân kurgulanır. Böyle bir mekânın içine yerleştirilen karakterler ise daima huzursuz ve acı çeken insanlardır. Öyle ki daha romanın başlarında verilen kar sahnesi huzurlu bir manzaradan oldukça uzaktır. Burada konforlu evlerinin penceresinden karın yağışını izlerken kahvesini yudumlayan insanlar yerine rüzgârın çatıları söküp atmasıyla insanları uykusundan uyandıran hatta çatıdaki bebekleri oradan oraya savurmakla kalmayıp donarak ölmelerine neden olan bir kar manzarası çizilir. Böylece romanın başında okur sarsılarak alışılagelen bir masal ortamı veya masal anlatısı olmadığı vurgulanır.
Mekânın kurulmasıyla birlikte bu mekana yerleştirilen karakterlerin dedikodu yapmaları, batıl inançları ve zor koşullar altında verdikleri yaşam mücadelesi anlatılırken anlatıcı her şeyi göründüğü haliyle anlatma çabasıyla aktarır. Roman boyunca diyalogların varlığı görülmediğinden karakterlerin yaşadıkları koşullarla ilgili düşüncelerine erişimimiz de oldukça kısıtlıdır. Bu noktada onların sesini duyduğumuz en önemli kısım manilerdir:
Gözüm akar oldu dizlerim tutmaz
İki kulucumdan sancı hiç çıkmaz
Buydu parmaklarım kollarım kalkmaz
Ya sen git bu tepeden ya da ben rüzgâr (Tekin, 2018, s. 28)
Bu dörtlükte insanların doğayla mücadelesini vurgulayıp ona kafa tutmasını gösterirken bunu bir mâni ile dillendirmek anlatıyı daha etkileyici hale getirmiş olur. Bunun yanı sıra işçi-işveren ilişkisi üzerinden sömürü düzeni de çarpıcı biçimde gözler önüne serilir:
İşçiler daha hızlı
Uçaktan daha hızlı
Çalışın daha hızlı (Tekin, 2018, s. 79)
Bu mısralarda işçilerin uçaktan bile hızlı olmasının beklenmesiyle onların insan olmaktan çıkarak bir makine gibi görülmesi söz konusudur. Ancak işçilerden çok fazla şey beklenirken kendilerine verilenler oldukça kısıtlıdır. Öyle ki insani koşullarda çalışmamanın yanı sıra işçiler yoğurt ve bisküviyle kandırılarak haklarından vazgeçirilirler.
Böylelikle köyden kente göç eden bir topluluğun bu geçiş sürecinde evlerini, inançlarını ve kültürlerini nasıl oluşturduklarını çarpıcı biçimde anlatan roman, bu insanların hayatlarını bütün zorluklarıyla yansıtır. Bunu romandaki “Şiirli Hoca” gibi “Çiçektepe’nin insanın genzini yakan kokusu, çöp parıltıları ve çöp yolundan dumanlar üzerine” (Tekin, 2018, s. 92) büyüleyici ve dramatik bir anlatımla yapmak yerine diyaloglara ve karakter psikolojisine çok az yer vermesine rağmen olaylar üzerinden en çarpıcı haliyle ortaya koymuştur.
Sonuç olarak Berci Kristin Çöp Masalları Çiçektepe’nin mahalle olma süreci üzerinden gecekonduların kentleşme üzerindeki rolüne ışık tutmuştur. Bunu, dışarıdan derme çatma yapısıyla şehrin düzenine uymayan görüntüsünün ardında bu mahallelerde şehre uyum sağlamaya çalışan insanların inanışları ve yaşamlarındaki zorluklar üzerinden anlatarak bu süreci içeriden bir gözle aktarmıştır. Böylece romanın en önemli yanının dışarıdan bakıldığında şehirle bütünleşmeyen gecekondu görüntüsüyle buradaki insanların yaşadığı şehir yaşamına uyum sağlayamama probleminin örtüşmesi olduğu söylenebilir.
Gamzenur TEZCAN