Syk Pike filmi, Norveç sinemasının dikkat çeken yönetmenlerinden Kristoffer Borgli tarafından yönetilen, kara mizah ile dramı birleştiren etkileyici bir yapımdır. Film, Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış bölümünde yer almış ve çeşitli ödüller kazanarak uluslararası arenada da dikkat çekmiştir. Başkarakterimiz Signe, içsel ve toplumsal çatışmaları ile izleyiciye derin bir psikolojik analiz sunan bir figür olarak öne çıkar. Kendini sürekli daha fazla görünür kılmaya çalışan Signe, partneri Thomas ile toplum içinde var olma mücadelesi verir. Ancak bu süreç, Signe’nin gittikçe daha toksik bir hâl alan davranışlarıyla bir tür kendini yıkıma sürükleme hikayesine dönüşür.
Filmin merkezindeki Signe karakteri, izleyiciye bir narsisizm portresi çizer. Sigmund Freud’un psikanaliz kuramı, özellikle Signe’nin davranışlarını anlamada kritik bir önem taşır. Freud’un “narsistik kişilik” tanımlaması, Signe’nin sürekli ilgi arayışı ve başkaları tarafından onaylanma ihtiyacı ile birebir örtüşmektedir. Filmde, Signe’nin bir yemeğin ortasında kendini ilgi odağı yapmak için kasıtlı olarak bir alerjik reaksiyon taklidi yapması, Freud’un id, ego ve süperego kavramlarının sahneye yansıması gibidir. İd, burada Signe’nin kontrol edilemeyen dikkat çekme arzularını temsil ederken, ego bu davranışlarını mantıklı bir şekilde gizlemeye çalışır ancak süperego yani toplumun ahlaki değerleri tarafından baskılanmadığı için bu çaba genellikle başarısız olur.
Signe’nin bu takıntılı ilgiyi arayışı, Carl Rogers’ın “kendini gerçekleştirme” kavramı üzerinden de okunabilir. Rogers’a göre her birey kendi potansiyelini gerçekleştirme arayışındadır. Ancak Signe, bu kendini gerçekleştirme sürecini yanlış bir yola saparak başkalarının gözünde var olma mücadelesine dönüştürmüştür. Film boyunca izlediğimiz Signe’nin yüzünde çıkardığı sahte döküntüler, onu fiziksel olarak rahatsız etse de bu döküntüler sayesinde elde ettiği dikkat ve ilgi, Signe’nin “gerçek” bir kimlik inşa etmek yerine toplum tarafından şekillenen bir “performans” ortaya koyduğunu gösterir.
Judith Butler’ın toplumsal cinsiyet performativitesi kuramı, bu noktada Signe karakterini anlamada derinlik kazandırır. Butler, toplumsal cinsiyetin sabit bir kimlik değil, sürekli tekrarlanan bir performans olduğunu savunur. Signe’nin, ilişkilerinde ve toplumda belirli kadınlık rollerini oynamaya yönelik çabası, bu performatif kimlik kavramının çarpıcı bir örneğidir. Filmde, Signe’nin özellikle partneri Thomas’ın gölgesinde kalmaktan kaçınma çabası, onun bu kimlik performansını sürekli abartılı şekillerde yeniden üretmesine neden olur. Bir sahnede, Thomas’ın başarısı ve sanat kariyerindeki yükselişi karşısında Signe’nin sinir krizi geçirdiğini görürüz. Bu sahne, Signe’nin partnerinin başarıları karşısında kendi kimliğinin silikleştiği duygusuyla başa çıkma yöntemini net bir şekilde ortaya koyar. Toplumun kadından beklediği “görünürlük” ve “başarı” gibi performatif değerler, Signe’yi daha derin bir kimlik bunalımına iter.
Toplumla olan ilişkisi ise Emile Durkheim’ın “anomi” kavramıyla açıklanabilir. Durkheim, modern toplumlarda bireylerin toplumsal normlarla uyuşmaz hâle gelerek bir tür anomi yaşadığını savunur. Signe’nin toplumla ve çevresindeki insanlarla olan ilişkilerinde belirgin bir uyumsuzluk vardır. Onun kendi çıkarları doğrultusunda başkalarını manipüle etme eğilimi, toplumsal normlara yabancılaşmasının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Filmin başındaki bir sahnede, bir grup arkadaşıyla eğlenirken, Signe’nin sürekli kendini konuşmanın merkezine yerleştirmeye çalışması, çevresindekilerle olan uyumsuzluğunun ilk sinyallerini verir. Signe’nin, kendi içsel dünyasında yaşadığı bu uyumsuzluk, toplum tarafından onaylanma ihtiyacıyla birleşince, Durkheim’ın tanımladığı anomik durumu daha da derinleştirir.
Signe’nin Thomas ile olan ilişkisi de modern toplumun bireyler üzerindeki baskılarını anlamada Weberci bir bakış açısıyla değerlendirilebilir. Max Weber’in rasyonalizasyon teorisi, bireylerin modern toplumun bürokratik ve akılcı yapıları içinde kendilerini kaybetmelerini ele alır. Signe, toplumsal ve kişisel başarı elde etmek için belirli bir düzen ve rasyonaliteyi takip etmek zorunda hisseder. Ancak, bu rasyonalite onun için kişisel bir özgürlük ya da tatmin değil, aksine daha büyük bir yabancılaşmanın kaynağıdır. Filmde, Signe’nin sürekli Thomas’ın başarılarını kendi başarısızlıklarıyla kıyasladığını görürüz. Weber’e göre, bu tür bireyler, modern dünyada anlam arayışları içinde kaybolur ve nihayetinde bir “demir kafese” hapsolurlar. Signe de kendini bu kafese kapatır; sahte hastalıklar, dikkat çekme çabaları ve manipülatif ilişkilerle dolu bir dünyaya sıkışır.
Son olarak, Marx’ın sınıf mücadelesi teorisi, Signe’nin toplumdaki konumunu anlamada önemli bir referans noktası olabilir. Filmde, Signe’nin kendini sürekli yukarıya taşıma arayışı, sınıfsal bir mücadele olarak da okunabilir. Özellikle partneri Thomas’ın sanat dünyasındaki yükselişi, Signe’nin kendi ekonomik ve toplumsal sınıfını daha görünür kılmak için daha radikal adımlar atmasına neden olur. Bu noktada Marx’ın, bireylerin üretim ilişkileri içindeki yerlerinin, onların toplumsal varoluşunu belirlediği görüşü devreye girer. Signe, bireysel olarak Thomas ile rekabet edemez hale geldiğinde, sınıfsal hiyerarşiye karşı bu sistemin dışına çıkarak varlığını göstermek için çabalar. Ancak bu mücadele, onu fiziksel ve zihinsel bir çöküşe götürür.
Syk Pike filmi, bireyin iç dünyasındaki çatışmaları, toplumsal yapıların dayattığı normlarla harmanlayarak modern dünyada var olma mücadelesini çarpıcı bir şekilde ele alıyor. Signe karakterinin psikolojik derinlikleri, sosyal yapılar ve birey arasındaki gerilimleri anlamak için Freud, Rogers, Durkheim, Weber ve Marx’ın kuramlarından faydalanarak okunabilir. Film, bireyin kendilik arayışını, sosyal sınıfın, cinsiyet rollerinin ve modern toplumun baskıları altında şekillenen karmaşık bir serüvene dönüştürür. Signe’nin trajik hikayesi, bu arayışın sonunda ne bireysel ne de toplumsal tatmin getirmediğini acımasız bir şekilde ortaya koyar.
Kaynakça
- Freud, S. (1920). Ego ve İd. Sigmund Freud Çalışmaları.
- Rogers, C. (1961). Kişi Olmaya Dair. Houghton Mifflin.
- Butler, J. (1990). Toplumsal Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi. Routledge.
- Durkheim, E. (1897). İntihar: Sosyolojik Bir İnceleme. Free Press.
- Weber, M. (1922). Ekonomi ve Toplum. University of California Press.
- Marx, K., & Engels, F. (1848). Komünist Manifesto.
- Borgli, K. (2022). Syk Pike [Film]. Norveç: Oslo Pictures.
*Bu yazı, Ufuk Yeşil’in komut ve katkılarıyla yapay zekaya yazdırılmıştır.
Leyli Sanat Derneği sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.