/Şimdi yıllanmış özlemlerimin şuh kahkahasına bırakıyorum
İçimdeki yetim serzenişi/
O zamanlar okul sıralarına çentik atmak gibiydi yürek ağrısı. Rıhtımda bekleyen düşlere zordu erişmek ve umut tayfasına takılıp çapalıyorduk hayallerimizi. Daha gür çıkacağını sanmıştık düş ağaçlarının, geride kalanların gözyaşlarına umarsızca bakışımız bundandı belki de.
Zordu gurur elbisesini üzerimize giymek, iki beden büyük bencilliğe sarılmak… Kıskançlık su gibi azizdi kimine göre, kimisi çoktan yırtmıştı kibir zincirlerini. Yalnız o zamanlar zarar verirdik kendimize bile bile. Parmağımıza batırdığımız iğnenin sızısı etkilemezdi sinirlerimizi çünkü ihtiyacımız vardı bir damla kana kardeşlik adına.
Biz çocukken damarlarımızda dolaşan kan nişanesiyken kardeşliğin, şimdilerde savaşın amacı oldu kan dökmek. Masumluk kayıp giderken ellerimizden durduramadık sabun köpüğü duyguların usul usul eriyişini ve özlemler büyütürken içimizde kardeşliğe dair, karardı kanımız damarlarımızda…
Bir simidi ikiye böldüğümü de hatırlıyorum aç bir çift göze mahkum kalıp tamamından vazgeçişimi de… Geçmezdi kursağımızdan bir yudum su, bir somun ekmek çünkü bilirdik ki gün boyu bu nimetlerden uzakta yaşayanlar vardı. Paylaşırdık aşımızı, sevgimizi, dostluğumuzu… Tek dileğimizdi hüzünlü bakışların buğusunu silmek ve aydınlatmak kedere boyun eğen çehreleri.
Tahir amca bu kadar sinirli değildi eskiden, bu denli kavgalı değildi hayatla. Geçim kaygısı vardı elbet ama biliyordu yetinmeyi. Kızı Ayşe kanaatkârdı, anlardı babasının halinden. Hatta yardım ederdi çöpleri dışarıya çıkarmasına. Gurur bilmezdi, gider kendisi alırdı ev sahiplerinin ekmeklerini bakkaldan. Kapı kapı dolaşırdı yüzü asılmadan. Şimdi rezil olma korkusu ve daha fazlasını isteme güdüsü baş göstermişken toplumda bakıyorum da hep sinirli ve düşünceli Tahir amcalar ve babasının helal kazancından utanmakta Ayşeler, Fatmalar…
Sokak aralarında top oynayarak, ip atlayarak büyüdük biz. Sorumluluk taşıdık yüreğimizde takım arkadaşlarımıza karşı. Doğum günümüzde bir öpücük yeterdi yüzümüzü güldürmeye. Mekanik araçların olmadığı gibi dostluklar da mekanik değildi, sanallıktan uzaktı, doğaldı. Hiç bilgisayar istemedik karne hediyesi olarak ya da telefona dalmadık, günde bin mesaj yazma rekorunu kırmak olmadı hayalimiz. Biz, istemekten utandık hatta ima etmekten, avuç açmaktan babamızdan bile.
Nereden nereye geldik ve nereye gideceğiz meçhul… Üzülsek de kırılsak ve hatta susturulsak da masumluğun arşa çıktığı ve her sabah kalplerimizin yeniden doğurduğu geçmişi unutmak mümkün değil ama bizim geçmişimizi, gururdan uzak, dayanışmadan yana, kardeşlikten nasiplenmiş sarı sıcak mazimizi…
/ Ve can damarıma yerleşirken yetim ezgilerin çığlığı
Biraz daha sarılıyorum siyah beyaz fotoğraflara,
Biraz daha…/
Seda Hatam Oghly
SİYAH E-Dergi 1. Sayı